Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kendi Kendime Yaslanırken

Kendi Kendime Yaslanırken

  Arzu’yum ben… İnsan kalabalıklarından çok, kendi içimin dar sokaklarında yürürüm. Biraz susarım, biraz düşünürüm, ama en çok kendimi toplarım o sessiz kıvrımlardan. Gün bazen güzel başlar, içimde bir mavi uğultu, hani saks mavisi gibi, geceye daha varmadan parlayan… Sonra biri gelir, bir söz söyler, bir gündelik telaş dokunur omzuma ve ben yine o eski Arzu olurum; güçlü, dirençli, ama içi hâlâ su gibi dalgalanan. ‘Kimsin ki haddini biliyorsun,’ der bazen içimdeki ses, ‘Kimsin ki bu kadar istiyorsun?’ Olsun. Ben de bilirim; insan bazen kendine en çok orada yaklaşır: Yorulduğu yerde. Saklandığı yerde. Kendine dokunduğu o ince, narin yerde. Sporla güçlenen omuzlarım var ama yüreğim hâlâ ince bir çizgide yürür. Bir şeylerden kaçmam, ama bir şeylerin üzerime geldiğini hissedersem durmayı da bilirim. Ve yine de… Rüzgârı hissederim. Kendimi. Küçük bir ışığı bile büyütecek kadar iyileşmeyi, inanmayı bilirim. Ben Arzu’yum. Bir şey biterse yeniden denerim, bir kapı kapanırsa yeni bir pence...

Rüzgârın Konuğu

İçimde bir atlı var, tozlu yolları sever. Rüzgârın dilinden anlar, özgürlüğü kendine yoldaş eder. Ennio çalınca, ruhumu dizginleyen ne varsa düşer. Ben, kendi ufkuna yürüyen bir kovboyum meğer… The wild horde- Ennio Morricone

...MIYIM?

(Ulaşamayan bir değerin, yalnızlığın ve kırılmanın sessiz sorgusu) Kimsin sen? Neden bu kadar çok istiyorsun hayattan? Kiminle yarışıyorsun gecenin ortasında? Yalnızlığın koynunda, yorgun bir kalp gibi çarpıyor içindeki sızı— mutlu sandığın yerde en keskin mutsuzluğa düşüyorsun. nerede o eski yangın? sen değil miydin kendi küllerinden mavi bir ateşle doğrulan? içinde sakladığın o kor nasıl oldu da böyle üşüdü? oysa isterdim ki bir mektup gibi gelesin insana; uzun yolların yorgunluğunu taşıyan, açıldıkça çoğalan, sustuğunda bile söyleyen bir mektup… benim de bir mektup kadar değerim yok muydu? demek ki kelimeler bile yoruluyor insandan; hayat gibi, bazen ortasında kesilip kalan bir cümleye dönüyor. bir zamanlar aynı ateşe yaslanan iki beden vardı… şimdi düşünüyorum da: rüya mıydı o sahne? yoksa kaderin biraz dalga geçişi mi? belki de uzak durmalı insan… zor ulaşılan olmadan hiçbir kıymet anlaşılmıyor bu şehirde. Benden Sonra (Akustik) - Zeynep Bastık & Rıza Tamer

Ben’den Öte Ben

Yorgunum… sürekli kovalanmaktan, her çağrıdan, her daim görülmekten. Sanki gökyüzü bile üstüme eğilmiş, nefesimi çalan ağır bir taş gibi. Öğrenilmiş duygular biriktirdim; biliyorum ki en yakın eller bile hasetle titreyebilir, gölgeme basabilir, Işığımın üzerine ince bir perde çekebilir. Bense, bir inziva seçiyorum. Yalnızlığın sessizliğinde büyüyor kalbim, ve ilk kez yalnızca kendi ritmimle yaşıyorum. Biliyorum ki bütün acılara rağmen bu yorgun ruh bir gün yeniden ışığa kavuşacak. ama kendi ışığıyla: kimseye ait olmadan, kimseye borçlu kalmadan. Marc Aryan -Parce que je t'aime

Büyük Evin Yalnız Cenazesi

 Her şey fazla fazla ev de  Kalabalık toplanmış Bu zamana kadar gelmeyen evlatlar Biri doktor, biri avukat, biri iş adamı Gelmişler sonunda baba evine Babalarının cenazesine Boş bir uğultu sonu görülmeyen salonda Diller de hayat şartları yoğun tempo  Ve bunun gibi daha niceler Baba artık toprak altında Demek ki varlığı gitti konusu da bitti      t. g. A

Kendine Yolculuk

Zamanla öğrendim; Bazen en derin sessizlik, Bir kalbin en gürültülü çığlığıdır. Kelimeler yorgun, Cümleler bitkin, Ama içimde dinmeyen bir fırtına var hâlâ. Alır da giderim başımı, Kendime dönerim. İnzivanın sessizliğinde Belki yeni bir ben saklıdır, Belki başka bir bahar… Francis Lai – Un Homme et Une Femme         

Tanıdık Bir Ezgi

Yeni ve anlamlı bir pencerem var, bir aşinalık taşıyor… Sesinde tanıdık bir tını, yaşanmış bir hikâyenin izleri var. Hayatın tam ortasında çalan bir melodi gibi geçmişi usulca fısıldayan, beni uzun uzun daldıran, gözlerimi derin bakışlarda hapseden bir ezgi… Bir ses var içimde, sanki çok önceden bildiğim, çok önce dokunduğum bir yerden gelen... Bir yerden tanıdığım, ama yeniden keşfettiğim bir duygunun iç sesi gibi… AMEN - Inside Of My Heart

Kendime Vardığım Yol

Bencil miyim, neyim? Bazen kendi içime dönüp soruyorum: Niye böyleyim? Oysa en değerli şeyi aldım aslında: Kendimi. Kimseden eksilmeyen, kimseye göre eğilmeyen, tam da olmak istediğim hâlimle. Bir gün, güneşin altında yürürken yüzüme vuran rüzgarla anladım: Ben, ben olmuşum. Eksiksiz, özgür, sade… Hava hafif serinse ve tenime usulca dokunuyorsa rüzgar, anlıyorum: Kendimle geçirdiğim her an bir armağan. Sınırlarım var artık. Kimseye karşı değil bu; yalnızca kendime verdiğim bir söz gibi. Beklenti değil bu. Sadece içimde yankılanan bir dinginlik arayışı. Ama kalp yetmiyor bazen. Kendine bile… Bir gölge, bir ses, bir nefeslik huzur istiyor. Bazı duygular yaşanmaz, sadece içinde taşınır. Bir sır gibi, bir dua gibi… Ben de taşıyorum. Söylemeden, çağırmadan… Sadece içimde büyüyen bir şeyin beni eksiltmesine izin vermeden. Çünkü bazen sevgi, birlikte yaşanmaz… Sadece uzaktan korunur.

Bir Odaya Değil, Bir Cümleye Sığındım

Geçti yanımdan çokça yüz, her biri bir masalın kırık aynasıydı. Sevdim mi, unuttum mu, yoksa sadece sustum mu bilmiyorum artık. Ben, kendime yazılmış bir mektubum. Ne alıcısı belli, ne de son cümlesi... İlham sandığım yüzler birer gölgeden ibaretti belki de. Kahraman oldular satırlarda, ama hiçbirinde soluklanamadım. Bir yerde eksik kalan neydi? Ben mi fazlaydım, yoksa onlar mı eksik? Bir yürek tamamlandığında, diğeri neden kendini yitirmeli? Aşk geldiğinde neden içimdeki ses susmalı? Ben, bir kadınım. Güçlü, özgür, tutkulu. Bağlandığımda yanarım, kısıtlandığımda boğulurum. İki hâli de göze alırım. Bugünü yaşarım. Ne dünde takılıyım ne yarına borçluyum kendimi. Ben, bir odaya değil, bir kelimeye sığınırım. Ve orada yalnızlığımla konuşur, özgürlüğümle susarım. Yazmak, bir sevgiliden daha sadıktır bana. Ve bazen, bütün bu yaşananlar, sadece bir cümle kurabilmek içindir. Arooj Aftab – Last Night Woolf’a Saygılarla..

Sessiz Kıyı

İki arada, bir boşlukta salınırım, Ne buradayım tam, ne de orada. Bilmekle bilmemek arasında sıkışmış, Bir gölgeyim, kendi izinde kaybolan. Kararsızlık sarar her yanımı, Gitmek ağır gelir, kalmak yara. Zamanla yarışırım, Ne geçmişle barışırım, ne geleceğe varırım. Aklım durmaz, hep konuşur içimde, Sorgular, yargılar, sürükler beni. Gözlerim kaçırır hakikati, Ruhum sessizce uzaklaşır herkesten. Ama kalbim... Sadece onda susar fırtınam. Tüm gürültünün içinde sessiz bir kıyı, Kaçsam da durmadan, Bir yanım hep orada soluklanır. Neredeyim ben? Bu bilinmezlikte yolum nerede? Belki de ben, Kendi içimde bir yolcuyum sadece. AURORA - The Conflict Of The Mind

Her Günün Değerini Bil: Hikayemiz ve Yola Çıkışımız

  Blogumuzun adı olan  “Her Günün Değerini Bil” , köklerini  Titanic  filmindeki Rose ve Jack’in unutulmaz hikayesinden alır. Bu hikaye, hayatın ne kadar kırılgan ve kısa olduğunu, ancak aynı zamanda her anın ne denli değerli olduğunu güçlü bir biçimde yansıtır. Rose, yaşamın ağır sorumlulukları ve toplumun katı beklentileri arasında sıkışmış, umutsuzluğa kapılmış bir karakterdir. Jack ise özgürlüğün, anı yaşama cesaretinin ve hayata tutkuyla bağlanmanın simgesidir. Jack’in Rose’a verdiği küçük kağıtta yazan “Her günün değerini bil” mesajı, yalnızca bir öğüt değil, hayatı dolu dolu yaşama çağrısıdır. Rose, o ana kadar gerçek anlamda yaşamamış, hayattan kopuk, adeta ölümü bekler gibidir. Jack ise ona korkularını bırakıp hayatı kucaklamanın kapılarını aralar. O gece birlikte eğlenmeleri, özgürce dans etmeleri ve gülmeleri, Rose’un yeniden doğuşu gibidir. İşte “Her günün değerini bil” demek, o anı, o tutkuyu ve özgürlüğü hissetmek, yaşamın kıymetini anlamaktır. Zaman hı...

Tamamlanmış Bir Bekleyişin Hikâyesi

Bazı kelimeler, ancak suskun harflerin arasına gizlenir. Ve bazı cümleler, yalnızca cesaretle söylenir. “Beklenen gelirse, bekleyen beklediğine değmeli.” Çünkü senin bekleyişin, zamanın önüne serilmiş bir dua gibi— Ömrünü ikiye bölüp yarısını başkasına bırakmak gibi. Kendini gözünü kırpmadan bir başkasına teslim etmek gibi… Sevmek mi? Bir insanı olduğu gibi kabullenmek mi? Yoksa onda kendinden bir şeyler bulmak mı? Senin sabrında benim en çaresiz yanım saklı, Senin bekleyişinde benim hiç bilmediğim bir sadakat var. Bazı insanlar sevdiklerini korumak için uzak durur. Belki de bazıları sevmek için yaratılmıştır, Bazıları ise sadece beklemek için. Ama ben bilirim: Bir insanı sevmekle başlar her şey. Senin sevgin, beni tamamlamaz eksiklerimi çoğaltır sadece. Çünkü sen, tamamlanmış bir bekleyişsin. Kışın son ayı gibi, Baharın ilk umudu… Bitti sanılanın yeniden doğduğu tarih gibi. “Öyle günler vardır ki, insan bir ömür bekler ve o günler yaşanmadan ölmez.” Kim bilir, belki de bazı şeyler en ...

Bir Kapı Aralandı

Bir kapı aralandı, Ardında ne var bilmeden, Hiçbir öngörü olmadan… Sonsuzlukla aralandı. Gerçeklerden çok uzak, Adeta ilahi bir güçle bürünmüş, Bir sessizliğin içinden geçti. Bir kapı aralandı, Hisset yağmuru, Kapının ardındaki fırtınayı gör. Ses değil, sızı girdi içeri. Melodiyle gelen bir hatıra, Teşekkür gibi suskun, Acı gibi isteyerek... Sessizlikle gelen bir şarkıydı bu, Söylenmeyen cümlelerin içinden akan. Benim kalbimden geçen, Senin geceni saran bir yangın gibi. Gün doğana dek döndü notalarda, Dile gelmeyen bir teşekkür gibi— Ne sustu, ne bağırdı, Sadece aktı İçimizden biri fark etmeden... Yasmin Levy - La Alegría

Kalabalık Bakışlar Arasında

  Bir gün dedim ki kendime: “Bitti sandığın yer, aslında başlar kendinden.” Düştüğüm anlarda bile inandım, Bir yerlerde bir ışık yanar, geç de olsa… içten gelen. Gözümde yaş, içimde kırık dökük kelimeler, Ama dilimde suskunluktan kurduğum dualar vardı. Bir tek ben bildim beklemenin ne demek olduğunu, Çünkü umut, yüksek sesle söylendiğinde kolayca kırılırdı. Sustum… Anlatsam yüreğim sığmazdı cümlelere. Sakladım; çünkü bazı hayaller, Kalabalık bakışlar, büyüyen şeyleri ezerdi. Bir zamanlar adımla anılan bir düzen vardı, Her taş yerli yerinde, kurallar başkalarının kaleminden çıkmıştı. Ben o düzenin dışına çıktım, Alışıldık isimlerin geçmediği başka haritalara yöneldim. Ne ardımda tanıdık bir imza vardı, Ne de önüme serilen hazır cümleler. Sadece ben vardım, Ve inancım, zamanı geldiğinde konuşan bir iç ses gibi. Yoruldum evet… Ama bu yorgunluk bir vazgeçiş değil, Bir yeniden doğuştu aslında. Durmak, pes etmek değilmiş meğer, Bazen sadece kendini duymaya izin vermekmiş hayatta. Artık ...

Hayatın Ortasında Bir Mola

Hayat bir mücadele. Ve bu mücadelede çoğu zaman durmayı bilmezsek, hayat bizi bir şekilde durdurur. Hem de en beklenmedik anda, en zor yoldan... Konfor alanımızdan çekip alarak. Zannediyoruz ki hep daha fazlasını yaparsak kazanacağız. Daha çok çalışmak, daha çok koşturmak, hep ayakta kalmak... Ama unuttuğumuz bir şey var: Bedenin de, ruhun da bir sınırı var. Yeterince yorulmadık mı? Yeterince nefes almadan çabalamadık mı? Bu yorgunluğa bir dur demenin zamanı gelmedi mi? Durmak, vazgeçmek değildir. Aksine; bazen durmak, daha güçlü bir dönüşün ilk adımıdır. Mücadele hep orada olacak. Ama sen dinlenmiş, toparlanmış ve yenilenmiş olarak geri döndüğünde, işte o zaman gerçekten kazanmaya başlarsın. Kendine iyi bakmayı erteleyen herkese… Bazen güçlü olmak, durmayı bilmektir. R.E.M-Losing My Religion

Bir Zamanlar İnsan

Gözler, gözlere değil de iki karış ötedeki akla odaklanınca…  Sözler, alışılagelmişin dışında, tuhaf birer lakırdıya dönüşünce…  Ve insanlık, bizden yavaşça uzaklaşınca…  Normal olmayı unuttuk.

İki Kişilik Sessizlik

  Bir sen, bir de bendik bu hayatta, Bir senin sesin, bir de benim sesim... İkimizin varlığıyla inşa ettik hayatı, Sessizce, derinden, birlikte... Bir sen, bir ben vardık bu yollarda, Attığım her adımda izini bulurken, Gecenin zifiri karanlığında, Sabahın yakıcı aydınlığında hep sen vardın. Bir sen, bir ben vardık bu hayatta, Ama şimdi... anlamayacak kadar uzağız birbirimize. Gölgem bile gölgene kavuşmuyor artık, Mevsimler bile zamanında gelmiyor sanki. Yeniden doğmak gibiydi bir zamanlar, Şimdi ise ne doğuyoruz ne de tükeniyoruz... Sadece susuyoruz, Bir sen, bir ben vardık, bir zamanlar…

İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN

Bir şeytan var içimizde, Sessizce fısıldar kulağa. Geçip gidenin peşine düşürür, Kalıcıyı unutturur ansızın. Tetikler arzuyu, Bir anlık parıltı uğruna Yakıp geçer En derin duyguların izini. Kandırır bizi kendi içimizle, Sanki ihtiyaçmış gibi hissettirir yokluğu. Sömürür sevgiyi, sabrı, Ve sonra susar, olan olur. Bir son hazırlar sinsice, Ama başlangıç gibi giyinir. Ne zaman ki geç kalır fark ediş, O zaman anlaşılır: Aslında bizmişiz o şeytanın kendisi