Ana içeriğe atla

Kendi Kendime Yaslanırken

Her Günün Değerini Bil: Hikayemiz ve Yola Çıkışımız

 

Blogumuzun adı olan “Her Günün Değerini Bil”, köklerini Titanic filmindeki Rose ve Jack’in unutulmaz hikayesinden alır. Bu hikaye, hayatın ne kadar kırılgan ve kısa olduğunu, ancak aynı zamanda her anın ne denli değerli olduğunu güçlü bir biçimde yansıtır.

Rose, yaşamın ağır sorumlulukları ve toplumun katı beklentileri arasında sıkışmış, umutsuzluğa kapılmış bir karakterdir. Jack ise özgürlüğün, anı yaşama cesaretinin ve hayata tutkuyla bağlanmanın simgesidir. Jack’in Rose’a verdiği küçük kağıtta yazan “Her günün değerini bil” mesajı, yalnızca bir öğüt değil, hayatı dolu dolu yaşama çağrısıdır.

Rose, o ana kadar gerçek anlamda yaşamamış, hayattan kopuk, adeta ölümü bekler gibidir. Jack ise ona korkularını bırakıp hayatı kucaklamanın kapılarını aralar. O gece birlikte eğlenmeleri, özgürce dans etmeleri ve gülmeleri, Rose’un yeniden doğuşu gibidir. İşte “Her günün değerini bil” demek, o anı, o tutkuyu ve özgürlüğü hissetmek, yaşamın kıymetini anlamaktır.

Zaman hızlı akar ve kimseyi beklemez. Ancak Jack ve Rose’un o gece paylaştığı an gibi, biz de elimizdeki her günü bir hazine olarak görmeli, içindeki anlamı ve güzelliği keşfetmeliyiz.

Ve şimdi, size tekrar hoş geldiniz diyoruz.

Üzerimizden epey zaman geçmesine rağmen, eksilmeden; aksine yeni konularla zenginleşerek tekrar dile ilham vermeye geldik. Bu geçen zamanı bir yenilik olarak görmek mümkün. Yazar arkadaşımla birlikte bu yolculuğa devam edeceğiz. Yazılarımızda farklı temalar ve konular yer alacak. Ancak alıştığınız gece, zaman ve güneş gibi temel tutumlarımızda değişiklik olmayacak. Ayrıca daha güncel konular ve kültürel etkinliklerle paylaşımlarımızı sürdüreceğiz.

Bu süreçte en çok içimizde gıpta uyandıran siz değerli blog sakinleri ve sevgili takipçilerimiz oldunuz. Yazılarınızı ve yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyor olacağız. İlk yazımızda “merhaba” diyerek başlamak istedik. MERHABA!

Geride kalan zamanı ve önümüzdeki anları değerli kılmaya, her saniyeyi göz açıp kapayıncaya kadar geçen anın kıymetini bilmeye, dolu dolu mutluluğu tercih etmeye geldik. Tekrar hoş geldiniz.

"Zamanın saati geldi mi beklemez; sen ona doğru koşacaksın. Anı yakalamak senin elinde çünkü."
— A. Soylu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Önüm Arkam Sobeyim

Önüm, arkam, sağım, solum… sobeyim, Saklandım kendimden, bir ben bile göremeyeyim. Çıkmaz bir sokakta çaresizim, Adımlarım suskun, yüreğim derin sessizim. Yürüdüğüm yolda iz yok, yön yok, Bir hayal uğruna geçmişimle yan yana çok. Zaman susar, kelimeler donuk, Her sokak lambası, bir anıyı yakıp söndürür soluk soluk. Sobelenmiş bir çocuk gibi yüreğim, Kaçarken yakalanmış, ama hâlâ diriyim. Ve belki de en çok kendime yeniyim, Önüm, arkam… her yanım ben — sobeyim.                                    (Saklambaçla Gelen Nisan: Baharın Çocukluğa Açılan Kapısı)

Gözlerime bak

  Aklın karışırsa Gözlerime bak  Yönün kaybolursa  Gözlerime bak Titrerse için Gözlerime bak   Çaresiz kalırsan  Gözlerime bak Dünya Kararırsa Gözlerime bak Arzusuz kalamazsan  Gözlerime bak.

Kendine Yolculuk

Zamanla öğrendim; Bazen en derin sessizlik, Bir kalbin en gürültülü çığlığıdır. Kelimeler yorgun, Cümleler bitkin, Ama içimde dinmeyen bir fırtına var hâlâ. Alır da giderim başımı, Kendime dönerim. İnzivanın sessizliğinde Belki yeni bir ben saklıdır, Belki başka bir bahar… Francis Lai – Un Homme et Une Femme         

Büyük Evin Yalnız Cenazesi

 Her şey fazla fazla ev de  Kalabalık toplanmış Bu zamana kadar gelmeyen evlatlar Biri doktor, biri avukat, biri iş adamı Gelmişler sonunda baba evine Babalarının cenazesine Boş bir uğultu sonu görülmeyen salonda Diller de hayat şartları yoğun tempo  Ve bunun gibi daha niceler Baba artık toprak altında Demek ki varlığı gitti konusu da bitti      t. g. A