Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kendi Kendime Yaslanırken

Sessizlikte Çırpınan

Nefes alamıyorum, Bir cam fanusun içinde soluyorum hayatı, Sesler içimde yankı, dışımda fırtına… Bir adım, yalnızca bir adım Atamıyorum. Nefes alamıyorum, Zihnim sus pus, Düşünceler sürgünde… Yaşamak, alışkanlıktan ibaret bir yorgunluk artık, Hiçliğe sarılarak uyuyorum her gece. Nefes alamıyorum, Kaçamıyorum sesten, sözden, gözden… Saklanacak bir köşe yok içimde, Benliğim paramparça Her bir parçam başka bir çığlıkta boğuluyor. Bir şeyler var, Adını koyamadığım Belki de koymaya cesaret edemediğim İçimde kıpırdayan bir çağrı gibi, Sessiz… Ama derinden. Kıpırtısız bir rüzgarım ben, Esmek istiyorum, Ama bir dalı bile kıpırdatamadan Yüzüme kapanan kapıların önünde Bir yabancı gibi bekliyorum. Her şey yerli yerinde görünüyor, Ama ben Kendime bile yabancıyım artık. Dilim suskun, ben ağır, Ve dünya… o da suskun. Ve ben, Nefes alamıyorum…

Önüm Arkam Sobeyim

Önüm, arkam, sağım, solum… sobeyim, Saklandım kendimden, bir ben bile göremeyeyim. Çıkmaz bir sokakta çaresizim, Adımlarım suskun, yüreğim derin sessizim. Yürüdüğüm yolda iz yok, yön yok, Bir hayal uğruna geçmişimle yan yana çok. Zaman susar, kelimeler donuk, Her sokak lambası, bir anıyı yakıp söndürür soluk soluk. Sobelenmiş bir çocuk gibi yüreğim, Kaçarken yakalanmış, ama hâlâ diriyim. Ve belki de en çok kendime yeniyim, Önüm, arkam… her yanım ben — sobeyim.                                    (Saklambaçla Gelen Nisan: Baharın Çocukluğa Açılan Kapısı)

Küller Değil, Kelimeler

Bir sabah uyandım, tanıdıklar yok, Odanın içi sessiz, dışarısı çok soğuk. Alışılmış sesler, birer birer sustu, Ama içimde bir melodi, hâlâ usul usul çalmakta. Duvarlar yer değiştirdi, masa başka masa, Yüzler tanıdık değil ama maskeler tanıdık aslında. Bir adım ileri her bakışta gölgeler, Ama ben ışığımı içimde saklamayı öğrendim meğer. Elvedalar çoğaldı, biri omzuma, biri kalbime, Kimi dost görünüp içten çekildi derinime. Sevda da bir rüzgâr oldu, esti, geçti, Ama köklerim toprakta, ben hâlâ buradayım işte. Yeni bir sayfa değil bu, Bu bambaşka bir kitap—ve ben yazarım. Küllerimden değil, kelimelerimden doğuyorum bu defa, Umuda inanan bir kadının en güzel zamanı başlar şimdi.

Zamanın İçindeki Yol

  Bir yol var, çıkmazlarla dolu Ama her adımda seni daha yakından hissediyorum, Zamanla, geçmişin yankıları sessizleşecek Ve seninle her şey bir şarkıya dönüşecek, Dalgaların sahile vurduğu gibi. Adımlarım ağır, kalbim huzursuz Ama içimde bir his var, Güneş batarken yavaşça doğacak yeni bir gün gibi, Ve o gün, her şeyin daha berrak olacağı an olacak. Şu an her şeyin sonlanması için bir adım daha Ve o adım, seni sevmenin her halini anlamak olacak. Henüz tamamlanmamışken bir şeyler Biliyorum, zaman her şeyi doğru yapacak. Huzur içinde bekleyeceğim, Her şeyin vaktini alması için Ve bir gün, yavaşça kaybolacak geçmişin ağırlığı, Bir rüzgar gibi uçup gidecek Ve ben, sana doğru giden yolu bulacağım. Birlikte, her anı yavaşça inşa edeceğiz Ve ben, her sabah seni hayal ederek uyanacağım. Çünkü beklemek de bir anlam taşır Ve bekleyerek seni daha çok seviyorum, Gün geçtikçe daha netleşen bir sevda gibi. Sonunda, bir yere varacak her şey Ve o an, birlikte olmanın başlangıcı olacak Zamanın içi...

Bana Ne Yapıyorsun?

Asla yok olmuyor musun? Onca zaman geçti, dönüp bakmadım, Şimdi aniden çıkıyorsun karşıma, Sorguluyorsun… Yok sandığım ne varsa, Tek tek geri getiriyorsun, Büyük sözler verdim kendime, Şimdi bana yaşatıyorsun. Bana ne yapıyorsun? Tüm hayatımı altüst edip Beni baştan mı yaratıyorsun, Yoksa gerçek arzuyu mu uyandırıyorsun? Bana ne yapıyorsun? Fırtınadan bir türlü Dingin sulara geçemiyorum…

Boşa Değilmiş

Bu ne inat, bu ne hiddet,   Bunca yılın ardında saklı,   Sönmeyen bir öfke mi var hâlâ,   Yoksa bitmemiş hesaplar mı?   Özlemin adı senin dilinde   Kocaman bir boşluk mu şimdi?   Yılların faturasını keserken   Ne bir hatır, ne bir sıcak kelime…   Geldiğin yolları izledim,   Bir zamanlar bildiğim dostu aradım,   Ama bulduğum, yalnızca gölgen,   Yorgun bir mutsuzluğa hapsolmuş hâlin.   Oysa ben geçmişin yükünü indirdim,   Barış dedim, huzur dedim,   Ama sen…   Beni yargılamak için mi döndün?   Boşa değilmiş geçen yıllar,   Boşa değilmiş uzak kalışlar,   Meğer dost sandığım o eski sima,   Çoktan silinmiş hatıralardan. Halil Sezai- Sonbahar

Emanet

Ellerime bıraktığın kalbi, bir serçe ürkekliğiyle taşımalıydım. Oysa ben, rüzgâra kaptırdım, bir anlık gölgeye, bir kuruntunun içine düşerek… Beklediğin sokaklarda zaman susmuş, ayak izlerin bir duanın içinde kaybolmuştu. Sen sessizdin, yalnızca sevgini sunarak bekleyen bir ağaç gibi, kökleri sabırla toprağa sarılmış. Ama ben, dalgaya kapılmış bir yaprak gibi, kendimi şüpheye savurdum. Sessizliğini okuyamadım, yüreğindeki sabrı göremedim, sevgini tereddüte gölge ettim. Şimdi zamanın gerisinde, avucuma düşen pişmanlıkla, kalbini tekrar emanet almaya cesaretim var mı bilmiyorum. Ama biliyorum ki, bir özür, bir dokunuş, bir içten bakış belki tekrar yeşertebilir bizi.